26 Eylül 2010 Pazar

Singapur GP değerlendirmesi: Karanlıkta parlayan kırmızılar...

Formula 1 tarihinin ilk gece yarışını düzenleyen ve yerel saatiyle gece 23.00 gibi aksiyonun bittiği Singapur GP, üst üste iki yarıştır hat-trick yapan Alonso'nun harika galibiyetiyle sonuçlandı. Singapur'un gündüzü aratmayan ışıl ışıl caddelerinde parlayan kırmızısıyla ayrı bir güzelliğe sahip F10 bugün aldığı kusursuz galibiyetle bir kere daha parlamış oldu. Yazımın başlığı da bu şekilde oluşmuş oldu: Karanlıkta parlayan kırmızılar...

Singapur pisti bu senenin son yüksek downforce pistiydi. En son yüksek downforce pisti olan Macaristan'da RBR'ler ayrı bir gezegende gibilerdi. 1,2 sn'den fazla bir farkla pole pozisyon almışlardı. Daha sonra esnek kanat testleri ve zemin testleri RBR'lerin hızını azalttı, onlar her ne kadar aksini iddia etseler de. Bugün ve bu hafta sonu da bunun ispatını görmüş olduk.

Hafta sonunun genelinde RBR'ler en hızlı pakete sahip olmalı ve yarışı kazanmalılardı. Ancak RBR'lerin karşısında birkaç yarıştır elde ettiği momentum, motivasyon ve yeteneğiyle Alonso vardı. Bunun ilk faydasını da Monza'dan sonra burada da elde ettiği pole pozisyonuyla aldı. Singapur'da pole mutlaka RBR'ye gitmeliydi. Eğer Vettel aşırı derecede limitlerde kullanmasa ve duvara sürtmese öyle de olacaktı, ancak Formula 1'de -se, -sa'lara yer yoktur, sonuç neyse o'dur...

Sıralamalarda öndeki üç takımın birinci pilotları arka arkaya sıralandılar. 1.Ferrari'den Alonso 2.Red Bull'dan Vettel 3.Mclaren'den Hamilton. Dördüncü sırayı uzun süredir öndeki beşliden en vasat görüneni Button ve beşinci sırada da şampiyona lideri Webber vardı.

Start...

Startta eğer Vettel ekstra dikkatli ve motive olmasa Hamilton'a yerini kaybedecek gibiydi. Ancak o öyle ileri fırladı ki, Alonso her zamanki harika startlarından biri ve akıllıca çizgi seçimiyle ona izin vermedi. İlk sıralarda bir değişiklik yoktu, yarış başladığı gibi ilk beşlinin sıralaması şekliyle devam etti. Liuzzi ve Heidfeld'in yarışın hemen başlarındaki kazası da yarışın kırılma anlarından biriydi. Güvenlik aracı periyodunda öndeki ilk 11 pilottan sadece Webber risk alarak pite girdi ve sert lastiklere geçiş yaptı. 11.sıranın gerisindeki pilotların neredeyse tamamı pite girdi.


Statta Vettel ve Alonso'nun arkasındakilerle farkına dikkat!

Webber'in amacı bana göre yarışın kalanını sert lastikle götürmek gibi basit bir plandan ziyade ikinci bir güvenlik aracı periyodu için kumar oynamaktı. Eğer tekrar bir SC periyodu olursa herkes pite saldıracak ve Webber belki de en önde kalacaktı. Kumarın işlemesi için de önündekilerden kurtulması ve 5-6 tur içinde bir SC periyodu yaşanması gerekiyordu, ancak öyle olmadı... Webber evet geçişler yaptı ama pistte henüz kauçuk parçaları yetersiz olduğundan sert lastiklerini çalıştırması kolay olmadı. Takım arkadaşından ve Alonso'dan bazı turlarda 1,5 bazılarında 2 sn yavaş kaldı. Bu da stratejisinin en azından RBR ve Ferrari'ye işlemeyeceğinin göstergesiydi. Bu arada bu kararı Webber'in yarış mühendisi ve stratejistlerin aldığını ve Webber'den onay aldıklarını düşünüyorum, direkt Webber'in talebi değildir bana göre.

Webber Alonso ve Vettel'in pitleri öncesi bu iki pilotun yaklaşık 45-46 sn gerisindeydi. Dolayısıyla onları gözden çıkardı, asıl hedefi de Lewis'di. Hamilton'la kaza yapıncaya kadar önemli bir hata yapmadan gitti. Mclaren'den hızlı olduğu için her durumda Hamilton ve Button'ın önünde çıkacaktı onların pitleri sonrası. Öyle de oldu... Lewis 28.turda pite girdi, iki tur sonra Kobayashi'nin akıl almaz DNF'i yaşandı, SC girdi ve dört tur böyle geçti. SC çıktıktan sonra Lewis kaplan gibi atıldı Webber'in önüne. 8.viraja gelirken geçmeyi de başardı, ancak bana göre hatalı davranarak virajda dışta kalarak Webber'e izin verdi, Webber de açılan kapıdan içeri girerek yine hatalı davranarak Lewis'e çok yakın bir çizgiyle viraja girdi. Neticede kaza yaşandı ve Hamilton son 4 yarışta üçüncü defa, bu sezon da dördüncü defa yarış dışı kaldı. Kahrolduğu direksiyonunu fırlatmasından da anlaşılabiliyordu, hatta garajda ağladığına dair henüz doğrulanmayan bir haber de aldık. Hamilton'ı aşağıda daha detaylı anlatmak üzere geçiyorum.

Webber de bu turdan sonra yarışı aynı şekilde bitirdi. Sonradan mucize şekilde bitirdiğini öğrendik. Meğer Webber'in jantı lastiğinden ayrılmak üzereymiş o kaza sonrası. 5 mm bir açıklık kalmış, o da gitse Webber'in lastiği hava kaybedecek ve zorunlu bir pit yapacaktı. Bu da en az 3 sıra kaybetmesi demekti. Neticede Avustralyalı lider pilot kötünün iyisi bir performansla podyuma çıkmayı başardı, en önemlisi liderliğini sürdürdü. Ancak takım arkadaşının hala bir yarış galibiyeti önünde sadece, en önemlisi formda pilot Alonso'nun sadece 11 puan önünde..

Alonso-Vettel mücadelesi

Fernando Alonso önde başladığı ve liderliği hiç bırakmadığı yarışta Vettel'e açtığı farkı da birkaç tur haricinde sabit tuttu. Yarışın ilk bölümünde ortalama her tur 0.3 sn hızlıydı. Asıl farkı da ikinci sektörde yapıyordu. Vettel ilk sektörde hızlıdır, Alonso ikinci sektörde, son sektörde eşitlerdir ama kim daha hızlıysa kendi lehine farkı açıyor/kapatıyordu. Yumuşak lastikle Ferrari harika bir performans sergiliyordu. Pitlere kadar geçen zaman böyleydi. Pit stoplarda Reb Bull'un daha geç pite girmesi beklenirken Vettel'in Alonso ile aynı anda pite girmesiyle onu geçme planları da suya düştü. Dahası Vettel'in pit stop çıkışındaki vites takılması ona 0.9 sn'ye mâl olunca Fernando'yu takip etmekten başka çaresi kalmadı. Yalnız pit stoplar sonrası sert lastikle RBR'nin Ferrari'den en azından ilk turlarda çok ama çok hızlı olması çok ilginç bir detay oldu. Eğer Kobayashi'nin kazası Alonso'nun imdadına yetişmese Vettel Fernando'yu rahatça geçebilirdi. Ama F1'de bazen şansınızla da kazanırsınız, Alonso'nun da şans yanındaydı.

Güvenlik aracı periyodunda Alonso lastiklerine gereken özeni gösterince SC sonrası bölüm yumuşak lastikle neredeyse aynıydı: Vettel ilk sektörde hızlıdır, Alonso ikinci sektörde, son sektörde eşitlerdir. Buradan sonrası tavşan kaç tazı tut oyunuydu. Vettel Alonso'ya yaklaşıyordu ama Hamilton'ın kazasından da çekinerek, aynı zamanda eski kötü anılarını hatırlayarak (Türkiye ve Spa) Alonso'ya atak yapamadı. Yarış da böylece bitti. Hatırlarsak Macaristan'da da ikinci sıra için aynı şekilde bu ikili aynı sırayla kovalamaca oynamıştı.


İki yarış üst üste hat-trick, hiç fena değil!

Vettel için kazanılması gereken yarış en azından ikinci sırada bitti. Bu ona 7 puana mâl oldu. Eğer kazansaydı 188 puanla şampiyona ikincisi olacaktı, Alonso da 184 puanda kalacaktı. Bakalım ilerleyen yarışlar sakinleşmeyi öğrenmeye başlamış görünen bu Genç Alman'a neler getirecek...

Alonso ve Ferrari'nin önlenemez momentumu...

Spa sonrası lider Hamilton'ın 41 puan gerisine düşen ve ümidini yitirdiği sanılan Fernando Alonso düşük downforce pisti olan Monza ve aksine yüksek downforce pisti olan Singapur'da üst üste hat-trick (pole+en hızlı tur+galibiyet) yaparak bir anda şampiyonada sadece 11 puan farkla  ikinci sıraya yükseldi. Pistlerin özelliklerini verdim, çünkü takım Fernando'nun şampiyonluğu için birbirine zıt iki farklı tipte pistlerde mükemmel bir gelişim göstermiş durumda. Alonso gibi istenenleri eksiksiz yapan ve hırsı son derece yerinde olan bir pilotla da son dört yarışa giriyorlar.


Fernando'yu bu yıl ilk defa bu kadar mutlu gördük

Son 4 ve 5 yarışta toplanan puanlara baktığımızda karşımıza ilginç bir tablo çıkıyor.

Son 5 yarış:

Alonso: 93 puan
Webber:74 puan
Vettel:  60 puan
Button: 44 puan
Hamilton: 37 puan

Son 4 yarış:

Alonso:   68 puan
Webber: 66 puan
Vettel: 45 puan
Button: 34 puan
Hamilton: 25 puan

Fernando Alonso diğer 4 pilottan çok daha fazla puan toplarken Mclaren pilotları çok gerilerde kalmış durumdalar. Bu da Alonso'nun farkı nasıl kapattığını ortaya koyuyor. Spa sonrası Alonso Hamilton'dan 41 puan gerideyken iki yarış sonra 9 puan öne geçmiş oluyor.

Yılın bundan sonraki yarışlarına baktığımızda yine Ferrari lehine bir durum görüyoruz. Suzuka Hockenheim ve Spa karışımı bir görünüşe sahip. İlk sektöründe aerodinamik yol tutuş çok önemli. İkinci sektör orta downforce, son sektör de uzun düzlüğüyle düşük downforce isteyen bir yapıya sahip. Bu yüzden Ferrari'nin burada en hızlı olma şansı %50'nin üzerinde. Kore kapalı kutu ancak Red Bull ve Ferrari'nin hızlı olacağını düşünüyorum. Yine Brezilya tam bir Ferrari pisti, burada en hızlı olacağını sanıyorum Ferrari'nin. Abu Dabi de Ferrari ve Red Bull'a eşit hızlar tanıyacak bir yapıya sahip.

Massa'nın liderden 74 puan ve Alonso'dan 65 puan geriye düşmesiyle artık Alonso'nun takımın desteğini resmi olarak alacağını da düşünürsek tamamen motive olmuş bir takım ve pilot kadrosuyla Ferrari tüm gücünü 2010 yılına yönlendirecek. Motor problemi yaşanmazsa şampiyonluğu kazanmamaları için de bir sebep yok.


Ferrari takımı Alonso'nun arkasında kenetlenmiş durumda

Motor demişken kısa bir bilgi vereyim. Alonso tüm hafta sonu boyunca Macaristan ve Almanya'da kullanılan motoru kullandı. Böylelikle muhtemelen bu motoru artık sadece antrenmanlarda kullanabilir. Kalan 4 yarış için 3 motoru var. Birinci motorunu Bahreyn'de problem nedeniyle ayırmışlardı, onu Abu Dabi'deki yarışta ya da sadece antrenmanlarda kullanacak. Yedinci ve sekizinci motorunu (ki bunlar sadece birer yarış çıkardı) üç yarışta ya da Abu Dabi dahil dört yarışta kullanacak. Eğer farklı bir arıza yaşanmazsa kalan yarışlarda motorların tamamı rahatlıkla kullanılabilir. Ben takımın son yarışa kadar her yarışta sanki son yarışta motoru dert etmelerine gerek yokmuşcasına rahat davranacağını düşünüyorum. Yani Abu Dabi'yi düşünüp herhangi bir fedakarlık yapmayacaklardır. Belki de Abu Dabi'de motor dert etmelerine gerçekten gerek kalmayacak, son yarıştan önce şampiyonluğu ilan edebilecekler, ya da DNF'ler nedeniyle şampiyonluk şansı kalmayacak. Kısacası önümüzdeki üç yarışa da aynı iştahla saldıracaklardır.

Mclaren'de durum

Mclaren için Singapur'un kötü geçeceği pek de sır değildi. Araç yüksek downforce pistlerinde kötü olmasının da yanında tümsek içeren pistlerde de başarılı değildi. Bu yüzden Singapur'da ne alınsa kâr kalacaktı takıma. Aslında Hamilton SC periyodu sonrası kaybettiği pozisyonunu da almak üzereydi, o kazayı yaşamamış olsa. Neticede bu bir yarış ve daha 4 yarış var. Lewis'in yaşı ve tecrübesi nedeniyle bu beyin yarışını kaldıramama ihtimali var, yine de geçmişte muhteşem geri dönüşlerine şahit olduk. Suzuka'da da aynen Spa'da bıraktığı yerden devam edecektir. Suzuka Mclaren'in yapısına uygun bir pist, hızlı olacaklardır. Ancak F-kanala fazlaca bağlı şasi nedeniyle bu yıl Mclaren önemli güncellemelerde geri kaldı, gelişim yarışında nerede olacaklar bilemiyorum.


Lewis'in yıkıldığı o an...

Jenson Button ne olursa olsun şampiyonluk yarışından kopmuyor. Bakıldığında 5 pilotluk yarışta zincirin en zayıf halkası. Ama beş pilot içinde en soğukkanlı pilot olduğu kesin, fırsatlar önüne çıktığında genel değerlendirmeye hazır olmasıyla da tanıyoruz. Yarıştan kopmaması kendisi için iyi olsa da Mclaren için kötü, çünkü Hamilton'la farkı yok denecek kadar azaldı, bu yüzden takım birinci pilot belirleyemiyor. Bu da şampiyonluk yarışında yara almak demek. Ferrari'nin tek pilot şansı Mclaren'in de şanssızlığına dönüşüyor.

Kimse Mclaren'i küçümsememeli, en az bir pilotuyla Abu Dabi dahil şampiyonluk kovalayacaktır Mclaren.

Red Bull

Red Bull daha önce de belirttiğim gibi Singapur'u mutlaka kazanmalıydı kendi açısından. Kalan beş pist içinde Red Bull pisti kelimesi en çok burası için kullanılırdı. Kayıpları onlara sezon sonunda pahalıya mal olabilir. Ancak buradaki iki podyum yine de takımlar şampiyonasında Red Bull için 33 puanlık bir kazanım anlamına geldi.

Pilotlar şampiyonasında aynen Mclaren'de olduğu gibi iki pilotla devam ediyorlar. Üstelik gerideki pilot da birinci pilot olduğundan öndeki Webber'i destekleme şansları yok. Vettel de artık riskten kaçınan ve şampiyonluğu isteyen bir pilot olduğundan ikilinin mücadelesi son yarışa kadar gidebilir.

Takımın gelişim hızı ve kalitesi konusunda şüphem yok, dolayısıyla Red Bull'un durumunun değişeceğini düşünmüyorum. Kalan pistlerin tamamında hızlı olacaklar. İçlerinde sadece Suzuka biraz daha yavaş kalabilecekleri bir pist.

Diğer...

Adamım Kobayashi yarıştaki garip kazasıyla beni hem güldürdü, hem hayal kırıklığına uğrattı. Yerinde olsam FOM'dan rica eder, yarışın o bölümünün kayıtlarını sildirirdim. Arkasından göz göre göre gelip ona çarpan Bruno daha da komediydi. Dikkat ederseniz soyadını yazmadım, ayıp olur, Ayrton kabrinde rahatsız olur diye.


Oldu mu hiç Kamui? Bruno sana birşey söylemiyorum...

Sezon ilerledikçe takımların yumuşak lastiklerini çok daha başarılı kullandıkları da gözümden kaçmayan bir diğer nokta. Formula 1 teknolojinin ve zekanın zirvesi, takımlardaki dahi mühendisler de bu tip durumlarda gelişimde sınır tanımıyorlar. İlk yarışlarda yumuşak lastikler hemen biterken yarışlar geçtikçe yumuşak lastiklerin minimum yarış mesafesinin yarısına kadar kullanıldığını gözlemledik. Bugün Ferrari ve Red Bull yumuşak lastik kullanımında Mclaren'den bir adım öndeydi. Pite girecekleri sırada iki takım da düzenli olarak derecelerini geliştiriyor ve 1.51'li zamanlar yapıyordu. Mclaren bu iki takımdan önce kötü derecelere başlamıştı, turlar 1.54'ü de aşmaya başlayınca mecburen pite girdiler.

Yine yarışın en hızlı turunu kaydeden Alonso'nun 1.47.976'lık zamanına baktığımızda kusursuz bir performans görüyoruz. Bu pistte en hızlı olması gereken Vettel 0.165 sn geride kaldı. Alonso bu turunu aşınmış sert lastikleriyle yaptı. Yeni lastiklere sahip Kubica ve Schumacher minimum 1 sn geridelerdi. Bu da Ferrari ve Alonso'nun turunun değerini ortaya koyuyor.

Yarışın yıldızı: Fernando Alonso

Yarışın hayal kırıklığı : Lewis Hamilton
Yarışın en heyecanlı anı: Webber-Hamilton mücadelesi
Yarışın geçişi: Kubica'nın son bölümdeki geçişleri
İyiler: Vettel, Webber, Barrichello, Kovalainen
Kötüler: Button, problem daha çok araçta olsa da Massa, Kobayashi, Senna

12 Eylül 2010 Pazar

İtalya GP analizi : Monza kıpkırmızı!

Belki de son yılların en eğlenceli, en rekabetçi sezonunda zirveyi bir kere daha değiştiren, 5 pilotla şampiyonluk yarışını bir sonraki yarış Singapur'a taşıyan İtalya GP'si Ferrari'nin kendi evindeki ezici ve muhteşem zaferiyle sonuçlandı... Gerçekten de çok uzun yıllardır 5 pilotun birden yarış kazanarak şampiyonluk adayı olduğu bir başka sezon yaşanmamıştı, puan farklarının daha da azalmasıyla mevcut tablonun son yarışlara kadar gideceği aşikar...

Kısaca Cuma ve Cumartesi'ye değinmek gerekirse... Spa'daki yenilginin yaralarını sarmaya çalışan Ferrari'den hafta başında buna dair açıklamalar gelmişti.  Aracın yapısındaki hasarlı parçaların yavaşlığa neden olduğu, problemin tesbit edildiği ve paketin hızında bir sorun olmadığı açıklandı. Cuma günkü sabah antrenmanlarında bunu çok da doğrulayan bir tablo yoktu aslında. Ancak öğleden sonraki testte Ferrari'nin gerçekten de hızlı olduğu ortaya çıktı. Sürpriz olan nokta Red Bull'un durumuydu, Cuma ikinci antrenmanlarda Red Bull'dan Vettel az farkla da olsa en hızlı isimdi. Bunun Cuma'ya özel bir durum olduğunu anlamak zor olmadı...

Her neyse... Cumartesi sabah antrenmanlarında da sürpriz olmadı. Detaylara bakıldığında net şekilde Mclaren ve Ferrari paketinin Red Bull'dan hızlı olduğu, Red Bull'un 2009 kadar yavaş olmadığı ve sıralamaların alışılmış "2010 sıralamaları" gibi olmayacağı ortadaydı. Sıralamalarda ayarlarını tutturmuş ve rahat Ferrari, iki pilotu farklı ayar seçen ve tecrübeli olanı (Button) yine haklı çıkan Mclaren ve elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan Red Bull yarıştı. Neticede çok çok iyi bir turla Alonso 30 yarış sonra Ferrari'ye hem de Monza'da sezonun ilk pole pozisyonunu getirdi. Ayarlarında haklı çıkan Button ikinci ve Massa üçüncü başladı. Red Bull bu sezon ikinci defa pole alamamasının da dışında ilk defa ilk çizginin dışında bir yerden start pozisyonu elde etti.

Start ve ilk bölüm

Monza'da ilk virajı önde dönmek her zaman çok kritiktir, çünkü her ne kadar uzun düzlükleri olsa da bu düzlüklerden önceki virajlar çok yavaş değildir, bu yüzden seçilecek iki farklı set-up tur zamanı açısından birbirlerinden çok çok farklı sonuç çıkarmaz. Alonso da ilk virajı önde geçmek zorundaydı. Alonso startta Button'a geçildi, ama bunun sebebi kendisinin yavaş kalmasından ziyade Button'ın insanüstü refleksleriydi. Button o kadar iyi kalktı ki 3-4-5. vitesleri de bu yüzden kusursuz gitti. Alonso da onun bu momentumuna karşı koyamadı. Alonso'nun start sonrası en önemli başarısı Massa'ya geçilmemek oldu. Eğer Massa'ya kaybetseydi hem zaman kaybedecekti, hem de takım emirleri geyiğinin altında psikolojik olarak olumsuz etkilenecekti.


Button harika bir startla Alonso'nun önüne geçmeyi başardı

Red Bull'lar klasik olarak yine çok kötü start aldılar, Webber beş sıra kaybetti, Vettel de bir sıra kaybetti. Düşük downforce pistlerinde yaşadıklarını sorunun yanı sıra Red Bull'ların iyi oldukları pistlerde start problemi gibi de bir yumuşak karınları var, çözmeleri gereken...

İlk turun diğer çok önemli olayı da heyecanına yenik düşen Lewis Hamilton'ın yarış dışı kalmasıydı. Dün Twitter'da 18.03'de şöyle bir tweet girmiştim Lewis için :

"Hamilton'ın açıklamalarından yarışın onun için çok zor geçeceği ortada... Zorlamak yerine geçilmemeyi hedeflemeli, zorlarsa DNF olabilir "

Lewis beni haksız çıkarmamış oldu... Evet, heyecanlanması doğal, rakibi Webber'in önüne geçti, hatta Massa'yı da geçip podyuma çıkma şansı var, zorladı ve zaten çok dar Roggia'da Massa'yı geçmeye çalıştı. Oysa ki ileriki turlarda geçebilirdi, geçemese bile kaybı sadece 2 puandı. Ama zorlamayı tercih etti ve yarış dışı kaldı. Yarış sonrasında bunun için sadece kendisini suçladı ve belki de "şampiyonluğu kaybettirecek bana bu DNF" dedi. Göreceğiz ilerleyen yarışlarda bunu...

Daha sonra da herkesin birbirini tarttığı sessiz bölüm başladı... İlk 12 sıra tam 30 tur, ilk 11 sıra 32 tur, ilk 5 sıra 34 tur ve nihayet ilk 2 sıradaki pilot sıralaması tam 37 tur aynı kaldı. Dile kolay, bu ultra hızlı pistte mücadele var ama geçiş yok 30 turdan fazla bir süre... Alonso birinci ve üçüncü sektörlerde hızlıydı ama Button ikinci sektörde yarış ayarları gereği farkı sabit tutuyordu. Fark bir ara 1,5 saniyeye kadar çıktı ama Alonso bu farkı tekrar 0.6 saniyeye kadar indirmeyi başardı. Turlar birbirini kovalarken hala ortada pit stop eseri yoktu. Button'ın amacı lastiklerine zarif davrandığından Alonso'yu erken pite zorlamak, ondan sonra pite girmek ve problem yaşamadan finishe gitmekti. Yalnız Bridgestone'un Alonso'yu en zor pistlerde bile "en iyi lastik kullanıcısı" ilan ettiğini unutmamalıydı. 37.tur geldi, Button pite geldi ve Alonso beklenenin aksine devam etti.

Şimdi Button ve Alonso'nun bu turlarını analiz edelim.

Button pite giriş turu:  1.25.569
Alonso pite giriş turu: 1.25.479

Button  pitten çıkış turu: 1.29.169
Alonso pitten çıkış turu: 1.28.594

Button  pitte geçen süre: 22.955
Alonso pitte geçen süre: 22.154

Alonso pite girişte 0.09 sn, pitten çıkışta 0.6 sn ve pitte de 0.8 sn olmak üzere tam 1,5 sn kazanmış. Pitten önce de 0,8 sn geride olduğundan rahatlıkla Button'ın önünde çıkarak avantajı elde etti. Evet, Alonso basın toplantısında pit ekibine teşekkür etti ve onlar yarışı kazandırdı dedi ama kendisi de pite giriş ve pitten çıkış turlarında üzerine düşeni yaptı.


Alonso takıma hızlı pit stop için teşekkür etmekte çok haklıydı...

Daha sonrası malum, sert lastiklerle Alonso anında 1.24'lü zamanlar üretmeye başlarken Button 1.25'le dönüyordu. Gün F10'un günüydü, Alonso yarışı kontrol ve domine ederek şampiyonluk yarışına yine ortak olmayı başardı.

Ferrari ve Alonso'nun dönüşü...

Ferrari kendi evinde 2006'dan beri kazanamıyordu. Bu sezon hiç pole pozisyon alamamıştı. Ayrıca Alonso 41 puan farkla şampiyonluk yarışından silinmek üzereydi. Oysa ki bu piste çok çok iyi hazırlanmışlardı. Bugün hem takım, hem mühendisler, hem mekanikerler ve hem de pilotlar yapmaları gereken herşeyi yaptılar. Alonso "hat-trick" ya da "perfect race" denen pole pozisyon-en hızlı tur-galibiyet üçlemesini hem de Monza'da yaparak tribünleri çılgına çevirdi.
 
 
Alonso bugün Tifosileri sevinçten çılgına çevirdi

Geride 5 yarış kaldı ve bakıldığında bana göre asıl rakibi olan Hamilton'la arasında sadece 16 puan kaldı. Yani ikincilik puanı olan 18 puandan bile az. Singapur, Brezilya ve Abu Dabi pisti Mclaren'e göre Ferrari'ye daha uygun pistler. Güney Kore soru işareti ve Suzuka Mclaren'in de çok hızlı olacağı bir pist. Bu açıdan Ferrari'nin sonuna kadar zorlayacağı kesin gibi. Alonso çok mutlu olsa da kalan 5 yarışta da çok dikkatli olması gerektiğini bildiğinden bugün düşünceliydi aynı zamanda. Sıradaki yarış Singapur ve Alonso Singapur'da bir galibiyet ve bir pole pozisyonu ile çok başarılı (galibiyet hileyle alınsa da başarılı, o yarışta hata yapmamıştı). Kısacası Alonso ve Ferrari bugün her açıdan tebrik ve takdiri hak etti.
 
Ferrari ve Alonso'nun diğer çok önemli şansı da bugün Spa'ya cevap veren Vettel ve Button'ın aldığı puanlarla takım arkadaşlarına yaklaşmaları oldu. Takımının 1.pilotu olan Alonso diğer takımlardaki birbirinden puan çalma olaylarından önemli avantaj yakalayabilir.
 
Mclaren ve Button'ın durumu
 
Bugün alabileceği en iyi derece olan 2.liği ve 18 puanı alan Jenson Button Avustralya ve Çin'de olduğu gibi yine tecrübesi ve hisleriyle başardı bunu. Takım arkadaşı Hamilton ile arasında 17 puan kaldı ve artık takımının 1.pilot belirleme ihtimali şimdilik kalmadı. Zaten o ihtimali açıkça belirttiği tehditle ortadan kaldırmıştı. Takım emirleri netleşirse sporda uzun süre kalmayacağım demişti. Peki kalan yarışlarda şansı var mı, varsa ne kadar? Şansı elbette var ama ben Hamilton'ın ne olursa olsun Jenson'ı geçeceğini düşünüyorum. Ama Jenson son ana kadar saldıracaktır ve bu da bizlere seyir zevki verecektir.
 
 
Evet Jenson, yapman gereken buydu...
 
Mclaren iki pilotuyla da şampiyonluk yarışında olduğundan gelişimi sürdürecek. Bu yıl tümsekli pistlerde problemler yaşayan takımın Singapur'da podyum savaşını izleyeceğiz ve bu çok kolay olmayacak.
 
Red Bull, Vettel ve Webber...
 
Red Bull ikilisinin sezonun en kötü yarışını geçirdiği kesin. Tur zamanlarına bakıldığında ortalama 0,5 sn geride kaldılar yarış içerisinde. Ulaştıkları en iyi tura bakıldığında fark o kadar kötü değil, 0,1 ve 0,3 sn fark var. Ancak Alonso'nun "yarış temposu" diye bahsettiği şey buydu tam olarak. Ard arda turlarda istikrarlı ve hızlı tur zamanları gerekiyordu. Bundan sonraki tüm yarışlarda normal şartlar altında hem sıralama hem de yarışta önde olması gerekiyor RB6'nın. Diğer takımların cevabını göreceğiz.
 
Mark Webber bir yarışlık aradan sonra tekrar şampiyona liderliğini ele geçirdi. Çok çok kötü start sonrası kendisi için vasat sayılabilecek bir performansla yarışı altıncı bitirdi. Hamilton'ın yarış dışı kaldığı yarışta alacağı her puan değerliydi, o da bunu yaptı. Webber'in bu yıl 14 yarışın 13'ünde puan alarak bu alanda gridin en iyisi olduğunu eklemek istiyorum. İstikrar F1'de çok şey getirir!
 
Sebastian Vettel içinse bugünkü yarış sadece harika diye nitelendirilebilir. 52 turu yumuşak lastikle götürmek elbette ki onun hesabı değildi. Yarışın ortasında sonradan fren arızası olduğunu öğrendiğimiz problemle yavaşlamak zorunda kalınca yarış dışı kalacak sanıldı ancak muhtemelen ayar değişikliği ile hız kazandı. Takım telsizi konuşması bu konuyla ilgili yayına verilmediği için net birşey söyleyemiyorum ama tempoyu çok çabuk yakaladığı kesin. Takım arkadaşı Webber'e bir sıra kaybedince ve saniyeler kaybedince stratejiyi değiştirip sonuna kadar gitmeye karar verdiler. Bunun kendi kararı olduğunu sanmıyorum bu arada, muhtemelen pit duvarından gelen bir öneriydi bu...
 
Her neyse, yumuşak lastiklerini 52 tur koruduktan sonra sıra kaybetmeden pite girip çıkması ve 4.olması çok önemli bir başarı. Takım arkadaşının 1.pilot sayılmasını da önlemiş oldu. (Gerçi böyle birşey olmayacaktı...) Şu anda liderden 24 puan geride ve savaşmaya devam edecektir. Bakalım Bernie'nin şampiyonluk adayı şampiyon olabilecek mi?
 
Nico Rosberg...
 
Bu harika pilota bir paragraf ayırmak istedim. Nico bu yıl neredeyse her yarışta olduğu gibi bugün de çok iyiydi. Schumacher gibi bir pilotu defalarca ve her tip pistte mağlup etmek kolay değil. Yukarıda Webber ile ilgili bir istatistik verdim, 14 yarışın 13'ünde puan aldı diye. Rosberg de bu istatistiğin ikinci sıradaki ismi, 14 yarışın 12'sinde puan alarak. Bugünkü yarışın en hızlı üçüncü zamanına da imza attı.
 
 
Rosberg ona güvenenleri utandırmıyor...
 
Bu genç Alman'da kesinlikle şampiyonluk kumaşı var ve Mercedes GP ona iyi bir paket sunduğunda bunu gerçekleştirecek yeteneğe sahip. Tabii ki Schumi de bu yılki Schumi gibi kolay bir rakip olmayacak, ancak Rosberg'in de daha da iyileşeceğine eminim.
 
Schumi? Her zaman söylediğim gibi, bu sezon bir an önce bitmeli Schumi için, yoruma gerek yok.
 
Diğer...
 
Nico Hulkenberg'i bugünkü performansı için kutlamak lazım. Nico sene başında Frank Williams'ın çizdiği çerçeveyi doğrular biçimde her yarışta gelişiyor. Baskı altında yarışmaya alışıyor. Hele hele pit çıkışında Webber ve Kubica'ya karşı verdiği mücadele ve savunması harikaydı. Şikanı kesmesi elbette yanlıştı, ancak Williams ile Red Bull'a karşı yapabileceği çok fazla şey yoktu. Az hata yaparak pozisyonunu koruması, takım arkadaşını yenmesi ve ondan 0.7 sn daha hızlı olması yeterli bir tebrik nedeniydi bana göre. Kalan yarışlarda Nico'yu yakından izlemeye devam...
 
Yeni takımlardan Virgin ve Lotus arasındaki fark bu yarışta yok gibiydi, HRT net şekilde geride kalmaya devam ediyor.

Yarışın yıldızı: Fernando Alonso
Yarışın hayal kırıklığı : Lewis Hamilton
Yarışın en heyecanlı anı: Fernando Alonso'nun pit çıkışı
Yarışın geçişi: Webber'in Kubica'yı geçişi
İyiler: Button, Massa, Vettel, Rosberg, Hulkenberg
Kötüler: Lewis hariç çok kötü yoktu bugün

10 Eylül 2010 Cuma

2011 yarış takvimi ve düşündürdükleri...

2011 yılının geçici yarış takvimi geçtiğimiz günlerde FIA tarafından yayınlandı. Formula 1 sezonu ilk defa 20 yarışlık bir döneme merhaba diyor. Bernie Ecclestone'un yıllardır dilinde sakız ederek takımları alıştırdığı 20 yarışlık dönemle sezon Mart'tan Kasım sonuna kadar uzamış oldu. Bernie daha önce 21-22 yarışlık, hatta 24 yarışlık sezonlardan da bahsetmiş ve takımlardan "yok artık" cevabını almıştı. Zaman neyi gösterir bilinmez, ancak 20 yarışlık takvimin biz izleyicileri mutlu ettiği kesin.

Takımların tepkisi

Peki yarış sayısının artmasının spora ve takımlara etkileri neler, bunlardan bahsedelim biraz. Öncelikle takımlar yarış sayısının fazla olmasının bütçelerine etkilerini öne sürerek buna karşı çıkıyorlardı. Gerek her fazla yarışa gidiş, gerekse fazladan yarışların araç geliştirme maliyetlerini de artırdığından bunu pek olumlu karşılamıyorlar. Buna karşılık takvimdeki her yarış yarışları düzenleyen FOA'ya bir bedel ödüyor, biriken yayın gelirleri, sponsorluk ve yarış düzenleme bedelleri de takımlar şampiyonası sıralamasına göre takımlara ödeniyor. Her fazladan yarış aynı zamanda gelirlerin de artması demek. Gelecek yıl için planlanan FOA bütçesinde pist gelirleri 445 milyon dolar olarak belirlenmiş, bu da 20 yarışa bölündüğünde 22,5 milyon dolar civarında bir tutar çıkıyor. Yine her yeni yarış ilgili ülkede artan reklam gelirleri, sponsorluk şansları ve taraftar ürünleri satışı demek. Bu da takımlar için yarış sayısında yaşanan değişimin avantajları.

Tabii ki bunlar işin maddi yönleri. Kasım sonunda biten bir sezon yeni sezon çalışmalarını ve hatta mühendislerin izin dönemlerini etkilediğinden takımlar bu problemi karşılamaya sıcak bakmıyorlardı. Normalde sezon Kasım başında biter, yeni sezon geliştirme ekibi mesaiye devam ederken yarış ve bulunulan sezonun geliştirme ekibi Kasım ve Aralık'ı tatille ve ofislerinde daha sakin şekilde geçirirdi. Ocak ayında testlerin başlamasıyla birlikte yeni sezon hazırlıkları hızlanırdı. Takımların Kasım sonunda biten 20 yarışlık sezonda zamanlama ve mühendis sayısı konularını tekrar gözden geçirmesi gerekecek.

Pilotlar için 20 yarışlı takvim

Pilotlar 1-2 hafta fazladan fiziksel yorgunluk haricinde bu konudan şikayetçi olmazlar. Hatta şampiyonluğa oynayan pilotlar sezonun uzun olmasının onlara avantaj getireceğini ve fark varsa da bunu kapatma şanslarının artacağını düşünerek bu fikre olumlu bakıyorlar. Gerideki pilotlar da her puanın daha iyi bir takıma geçiş şanslarını artırdığından bu fikri destekleyeceklerdir. Dolayısıyla fazla yarış pilotlar tarafında bir problem çıkarmayacaktır. (Bu yazıyı hazırlamaya başladığımda sadece fikirlerimi yazmıştım, yazı bitince baktım ki pilotlar zaten bu 20 yarışı destekleyen açıklamalar yapmışlar :)

2011 takvimi ve özellikleri

Şimdi biraz da takvime bakalım ve fikirlerimizi yazalım...

1.Bahreyn    13 Mart
2.Avustralya 27 Mart
3.Malezya    10 Nisan
4.Çin            17 Nisan
5.Türkiye      8 Mayıs
6.İspanya     22 Mayıs
7.Monaco    29 Mayıs
8.Kanada    12 Haziran
9.Avrupa     26 Haziran
10.İngiltere  10 Temmuz
11.Almanya 24 Temmuz
12.Macaristan 31 Temmuz
13.Belçika    28 Ağustos
14.İtalya      11 Eylül
15.Singapur 25 Eylül
16.Japonya    9 Ekim
17.Kore        16 Ekim
18.Hindistan  30 Ekim
19.Abu Dabi 13 Kasım
20.Brezilya    27 Kasım

Sezon açılışı yine Bahreyn'le yapılıyor. Eskiden sezon Avustralya ile başlardı, ancak yayın gelirlerinin önemli kısmının geldiği Avrupa'da yerel saatle bu yarış gece 04.00'de başladığından sezon açılışı izlenme oranları düşük olurdu. Bu yüzden FOA sezon açılışının Bahreyn gibi Avrupa yakın yerel saati olan bir pistinde olmasını tercih ediyor, FIA da buna uygun bir takvim belirledi.

Türkiye GP'nin yeri

Türkiye GP 8 Mayıs'ta yapılacak. Bu Avrupa sezonunun Türkiye ile açılacağını gösteriyor, bu durumun da bizim açımızdan avantajlı olduğunu düşünüyorum. İki sebebi var bu düşüncemin:

1.Avrupa sezonunda takımlar daha donanımlı oluyor ve ilk büyük güncellemelerini bu sezonun ilk yarışında yapıyorlar. Genellikle İspanya'da olurdu bu durum. Türkiye'nin bu ünvanı almasıyla Avrupa sezonu açılış yarışı olarak Türkiye'nin adı geçecek. Bu da aynen bu yılki Red Bull kazasında olduğu gibi Türkiye'nin bol bol haberlerde geçmesi ve isim reklamı yapması demek.

2.Takımlar Çin ve Türkiye arasındaki 3 haftalık ara sonrası çalışmalarını piste yansıtmak için planlanandan da erken gelecekler ülkemize. Bu otel gelirleri, PR faaliyetleri, pist çalışmaları gibi birçok alanda döviz girdisi demek. Aynı zamanda basın gelirlerinin de artması demek.

Bu tarihin yarış açısından da iki getirisi var.

1. 8 Mayıs Türkiye'de havanın alışılandan da soğuk olması demek. Bu da lastik ısıtma sorununu beraberinde getirecek. Kanada'da yaşanan önemli ve yarışı eğlenceli hale getiren olaylar bizde de yaşanabilir. Bu da pistin uzun süre gündemde kalması demek.

2.Baharın ortası denecek tarihte Türkiye GP'nin ilk yağmurlu hali yaşanabilir. Zaten sık sık geçiş görülen yarışta yağmurda neler olabileceğini sanırım söylememe gerek yok.

Kısacası ben bu tarihten son derece memnunum.

Uzakdoğu sezonu

F1'de meşhur "Avrupa sezonu" deyiminden sonra artık F1 jargonuna "Uzakdoğu Sezonu" deyimi girecek gibi. 2010'da Kore ve 2011'de Hindistan'ın da eklenmesiyle takımlar 25 Eylül'den 30 Ekim'e kadar 35 gün içinde tam beş yarış için Uzakdoğu Asya'da olacaklar. Fabrikalarından kilometrelerce uzakta peşpeşe beş yarış takımların gelişim konusunda zorlanacakları kesin. Bu da şampiyonluk yarışını kızıştırabilir.

Sezonun son iki yarışı Abu Dabi ve Brezilya'da olacak. Normalde F1 sezonu en geç Kasım'ın ilk haftası biterdi. Kasım ayında yarış düzenlemek birçok ülke için hava şartları açısından zor. Avrupa'nın birçok yerinde kar başlıyor, uzakdoğu'da muson yağmurları dönemi gelmiş oluyor. Bu açıdan sürekli sıcak Abu Dabi ve Kasım'da Güney Yarımküre'de yaz mevsimine başlayan Brezilya doğru seçim. Abu Dabi Kasım ayında yaklaşık 29-30 derece sıcaklıkta oluyor.

Son yarışın Brezilya'da olması da F1 fanlarını sevindirdi. Her sezon şampiyon genellikle Brezilya'da belirlenirdi. Geçen yıl son yarış Abu Dabi'de olmasına rağmen Button yine Brezilya'da ilan etmişti şampiyonluğunu. Gelecek sezon Brezilya'nın son yarışa ev sahipliği etmesi güzel oldu. Brezilya'nın ne kadar F1'e tutkun bir ülke olduğunu bilmeyenimiz yoktur.

Sonuç olarak genel hatlarıyla çok pozitif bir görünümü var 2010 sezonunun. Umarım bu sezon olduğu gibi ön sıralarda yarışan çok takım olur. Bu yılki iddialı Red Bull, Mclaren ve Ferrari'ye şimdiden 2011'e hazırlanan Mercedes ve iddialı Renault'nun eklenmesiyle gelecek yılın iddialı geçeceğini tahmin edebiliyoruz.

8 Eylül 2010 Çarşamba

Hamilton ve Webber birinci pilot ilan edilmeli mi?

Soru: Belçika yarışının ardından McLaren ve Red Bull'un bir yol ayrımına geldiği fikri oldukça yaygın. McLaren bunu açık açık zaten yapmayacaktır ama acaba Red Bull ne yapacak? H. Marko'nun söyledikleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Soran: NarcissaLoren, 8 Eylül 2010

Bu konuda alınacak aksiyonlar şampiyonu belirleyecek, bu çok net. İki takımı ayrı ayrı değerlendirmek istiyorum, uygulayacakları politika ve sonuçları ile ilgili. Mclaren ile başlayalım.

Mclaren takımı tarihi boyunca iki güçlü pilotu olduğu dönemlerde tek pilot desteklemeyi pek yapan bir takım değil. Ancak pilotlarından birisi diğerine göre güçlüyse örtülü de olsa tek pilot desteklemeyi tercih ediyor. Son 15 yıla baktığımızda önce Hakkinen sonra Raikkonen'in yanında Coulthard ikinci pilot olmuştu. Montoya'nın durumu karışıktı. Hamilton ile Alonso arasında net bir güç farkı olmadığından iki pilot son yarışa kadar yarıştı, hatta sezonu aynı puanda bitirdiler. Ertesi iki sezon da bariz hızlı Hamilton Kovalainen'e karşı desteklendi. Bu sezon ise iki dünya şampiyonu pilotu olan takım ikisi arasında destekleme tercihi yapmadı. Ancak Spa sonrası Button geride kaldı ve şampiyonluk için takım Hamilton'ı desteklemek ya da yarışmalarına izin vermek arasında bir tercih yapmak durumunda. Ne yapacaklar?


Lewis Hamilton - İkinci şampiyonluk peşinde

Bana göre Mclaren Monza'da temkinli biçimde Hamilton'dan yana kullanacak avantaj tercihlerini. Pit stop tercihleri, lastik tercihleri ve antrenman simülasyonlarında Hamilton'ın avantajı ciddiyetle takip edilecek. Temkinli kelimesini özellikle kullandım, Button'ın ciddi bir zarar görmemesine özellikle dikkat edecekler. Asıl destek kararını Monza sonrası alacaklardır. Eğer Monza sonucunda Hamilton farkı açarsa basına açıklamasalar da Button'a bu durumu açıklayacaklardır. Basına bu durumun açıklanması da matematiksel olarak Button'ın şampiyonluk şansı mucizelere kaldığında yapılacaktır. Bu konuda büyük bir sıkıntı yaşamayacaklar çünkü Jenson Button takım emirlerine karşı olan bir pilot değil, bunu açıklamalarından anlayabiliyoruz. Ayrıca geçen yıl Brawn takımında açık biçimde Rubens'e karşı desteklenmişti. Aynı şeyin Lewis'in de başına gelebileceğini ve bu durumda kendinin destekleneceğini bilecek kadar olgun bir pilot.

Gelelim Red Bull'a... F1 Kulübünde birkaç defa Red Bull hakkında yorum yapmıştım. Formula 1'de efsane ve büyük takım olmak yıllar alıyor, birçok iyi kötü tecrübe yaşıyorsunuz ve neticede doğru kararları almayı öğreniyorsunuz. Formula 1'de 6.sezonunu geçiren Red Bull takımı bu anlamda hala junior görünümünde. Özellikle bu yıl pilot yönetiminde yaptıkları toy hareketler RB6 canavarına sahip oldukları halde pilotlar şampiyonasında lider olmamalarının en büyük sebeplerinden biri. İstanbulpark'ta Vettel'in çocukça ve komik kamikaze dalışından sonra anında Vettel yerine Webber'i suçlamaları, daha sonra hatalarını anlayıp tükürdüklerini yalamaları, Vettel'e Webber'in ön kanadını vermeleri ve nihayet Helmut Marko'nun son açıklaması... Evet, takım hala junior kararlar alıyor, junior açıklamalar yapıyor.


Mark Webber - Takım arkadaşını açıkça mağlup etse de o üvey evlat...

Red Bull'un şu anda yapması gereken şey aynen yukarıda Hamilton'a yapılacağını düşündüğüm şey olmalı. Örtülü şekilde Webber'in avantajı gözetilmeli. Fark açıldıkça da Webber desteklenmeli. Peki Red Bull ne yapacak? Bana göre Red Bull takımı 2012 sonuna kadar kontratına sahip oldukları F1'in yeni yıldızı Vettel'i küstürmemek ve kaçırmamak için Webber'i açıkça desteklemeyecek. İki pilot yarışmak için özgür bırakılacak ve hırslı Vettel Webber'den puan çalacak. Vettel puan çaldıkça da Webber'in resmen desteklenmesi zorlaşacak ve takımın şampiyonluk şansı Mclaren'in hata yapmasına bağlı olacak. Mclaren de bu amatörlüğü yapmayacağı için şampiyonluk muhtemelen Mclaren'e gidecek.

Red Bull gibi üretici olmayan ve bu tarz şansları devlerin arasından sıyrılıp kolaylıkla bulamayacak takımların böyle fırsatları kaçırmamaları gerekiyor. Bu konuda da birebir örneği neredeyse aynı durumda olan Brawn GP'nin 2009 politikasına bakabilirler. Bir yönetim dehası olan Ross Brawn bu şansı kaçırmadı ve Button ile şampiyon oldu. Her ne kadar doğru bulmasam da eğer 2009 İspanya'da Rubens'in elinden galibiyeti alıp Jenson'a hediye etmeselerdi ve sezonun ilk bölümünde takdir haklarını Jenson'dan yana kullanmasalardı Brawn takımı sadece hatıralarda kalırdı ve ilk sezonundaki galibiyet başarılarıyla anılırdı. Oysa ki onlar şampiyonluk için yollarını farklı çizip tarih yazmayı tercih ettiler. Red Bull'un da elinde bu şans var şu anda. Kullanmayacaklarını düşünsem de var...

5 Eylül 2010 Pazar

Kimi Räikkönen 2011'de Formula 1'e döner mi?

Soru: Sizce Raikkonen, 2011'de Renault'nun su anki performansiyla F1'i tercih edebilir mi, yoksa kesin sampiyonluga oynayacak bir takim olmadikca WRC'de mi devam eder?

Sağlam ve çetrefilli bir soru bu, uzun bir cevabı da hak ediyor.

Kimi'nin geçmişi ve hikayesinde, cevabımın anafikirleri saklı olduğundan önce onlarla başlayacağım. Formula 1'de son 10 yılın tartışmasız en sansasyonel ve başarılı isimlerinden biri Kimi Räikkönen. Yetenekleriyle de sporun gelmiş geçmiş en istisnai sporcularından biri olan Fin pilot şu anda WRC'de yarışmasına rağmen Formula 1 gündemini işgal etmeye devam ediyor. 2011'de WRC'de mi olacak yoksa Renault ile Formula 1'e geri mi dönecek, bu soru sürekli sıcak kalan konulardan biri.


British Formula Renault şampiyonu...
Kimi Räikkönen spora gelişiyle olduğu gibi gidişiyle de olay yaratmıştı. 2001 yılında Peter Sauber ondaki cevheri görüp Sauber takımına aldığında herkes tek koltuklu serilerdeki yetersiz tecrübesi nedeniyle bu kararı eleştirmişti. Kimi Superlisans aldığında 21 yaşında ve yalnızca 23 yarış tecrübesi vardı. Yalnız bu 23 yarışın 13'ünü kazanmıştı ve de 1999 ve 2000'de British Formula Renault şampiyonu olmuştu. Peter Sauber Kimi'ye Mugello'da ilk test şansı verdiği günü anlatırken onu "utangaç bir hayvana" benzetir. Bir an önce piste çıkıp kendini göstermek istediğini ve F1'i istediğini anlar. Kimi'nin boyun kaslarının daha fazlasına müsaade etmediği 4 turluk bir testten sonra Sauber telemetreye bile bakmadan kararını verir ve Kimi'yi Sauber pilotu yapar. Tur zamanları süper olmasa da 21 yaşında ve 23 yarışlık tecrübesi olan birisi için iyiydi ama asıl onu etkileyen şey soğukkanlılığı ve kokpitteki rahatlığı olmuştu.

Kimi Avustralya'da Formula 1'deki ilk yarışına 13. sırada başlayıp 6. sırada bitirerek son puanın sahibi oldu. İlk yarışında potansiyelini yeterince gösterdi zaten. Dayanıklılık sorunlarıyla da boğuştuğu 2001 sezonunda 4 yarışta puan almayı başardı, 7. sırada başladığı Kanada GP'sini 4.sırada bitirerek çaylak sezonunu bir anlamda taçlandırmayı başardı. Ve Avrupa sezonu sona ermeden Macaristan GP'sinde Mclaren'e transferi hemen hemen kesinleşti.

Sonraki sezonlarını uzun uzun anlatmaya gerek yok. 2003 ve 2005 yıllarında şampiyonluk mücadelesini son yarışlara kadar sürdürmesine rağmen dayanıklılık sorunlarıyla boğuştu. 2004 ve 2006 sezonlarıysa tamamen kabus gibi geçmişti onun açısından. Formula 1'e girerken de tek amacının şampiyonluk olduğunu söyleyen Kimi şampiyonluğu Mclaren'le elde edemeyeceğini düşünerek 2007'de Ferrari'ye geçiş yaptı. İncelenmesi gereken sezonlardan birisi buydu.

2007 sezonunda ilk yarışını hat-trick'le (pole+galibiyet+en hızlı tur) kazandı. Sonraki yarışlarda Massa'nın gerisinde kalmaya başladı ama podyumdan uzak değildi. Bu sezonki makus talihini Fransa GP'de değiştirmişti. 3.başladığı yarışta startta önce 2.sıraya çıktı, sonra da takım arkadaşını pitstoplar sonrası geçerek galibiyete uzandı. Kimi için show artık başlıyordu. Bir sonraki yarış Silverstone'u da kazanınca şampiyonluğa iyiden iyiye inanmaya başladı. Kazanamadığı yarışları en azından podyumda bitirip şampiyonluk şansını devam ettirmeyi bildi. Son 2 yarışı kazandığı Spa pistinde adeta show yapmıştı. Spa'yla başlayan son 4 yarışlık seride Kimi 3 galibiyet aldı. Galibiyet alamadığı Fuji'de fazladan 2 puan için vatandaşı Kovalainen'i yoğun yağmur altında uzun süre takip etti, şampiyonluğu o kadar çok istiyordu ki, su spreylerinin görüşünü engellemesine rağmen takibini sürdürdü. Son 2 yarışta da imkansızı başardı ve 17 puanlık farkı kapatarak şampiyon oldu.

Yıllardır beklediği şampiyonluğa 2007'de ulaştı

Bu kadar detaya neden girdim? Çünkü Kimi'nin süper yeteneğinin inançla birleşmesi sonucu neler olabileceğini gördük. Yalnız burada inanç önemli bir detay. Önemi de 2008 sezonunda saklı. 2008'e şampiyon olarak başlayan Kimi ilk 4 yarışın 2'sini kazandı, herkes bir şampiyonluk daha gelecek derken kırılma noktalarından biri olan Kanada GP'si geldi. Belki de 6 yarışta 3 galibiyet elde edeceği bu yarışta pit yolunda Lewis Hamilton'ın akıl almaz hatasıyla yarışa veda etmişti. Moralini düzeltecek Fransa GP'sindeyse lider giderken egzost borusu kırılınca zor da olsa yarışı 2.bitirmeyi başardı. Ama bu yarıştan sonra Kimi'nin motivasyonu bitmiş oldu. Bir yıl önce açıkça geçtiği takım arkadaşının sürekli gerisinde kalmaya başladı. Herkes bunu lastik ısıtma problemine bağladı, ancak Kimi gibi içgüdüleriyle aracını kullanan bir pilot için bu gerçek sebep olamazdı. Gerçek sebep artık eski sezonlardaki gibi motive olmamasıydı. Şampiyonluğu elde ettiğinden artık savaşabileceği bir inancı yoktu.

Sezon bittikten sonra motivasyon problemi olduğunu kendisi açıkça söyledi. 2009 sezonunda aracı olması gerekenin çok gerisindeydi. Yalnız o kötü paketle bile üst üste podyuma çıkmayı başardı. İlginç olan birşey vardı, o da öne çıkıp takımı önlere taşıdığı yarışların Massa'nın kazasından sonra çıktığı yarışlar olmasıydı. Yani "tek adam" olmaya başladıktan sonra.

Ferrari bir İtalyan takımı, Akdeniz kanı taşıyor. Ne takım ne de takımı destekleyenler başarısızlığa uzun süre tahammül edemez. Bu yüzden pilotlarından birinin, hem de en çok parayı ödediği pilotunun şampiyonluk için motivasyonun kalmaması ya da tek adam olunca form tutması Scuderia'nın kabul edebileceği şeyler değil. Bu sebeptendir ki takım üste para vererek Raikkonen'i takımdan uzaklaştırdı ve Alonso'yla anlaştı.

Kimi 2010 sezonundan itibaren WRC'de yarışmaya başladı. Formula 1'den çıkıp WRC'ye geçmiş bir adam için oldukça ümit verici sonuçlar da almaya başladı. Ürdün'de ilk puanını aldıktan sonra Türkiye rallisini de 5. sırada tamamlamayı başardı ve aldığı mesafe sporun içindekiler tarafından çok etkileyici bulundu. En son Almanya'da ilk etap galibiyetini de aldı. WRC kariyeri Kimi için F1 kariyerinin bir kopyası gibi, sonuçlar aldıkça gelişiyor ve motive oluyor.


Ralliye gün geçtikçe alışıyor...

Kimi Räikkönen "challenge'ları" ve öğrenmeyi çok seven, hedefi olduğunda onun için savaşmaktan zevk alan ve başarılı olduğunda doyan bir pilot. 2007'deki şampiyonluğuna kadar bir kazanma makinası olması bu yüzdendi. 2005-2006 sezonlarında yarış dışı kaldığında sinirlenmesi, hakemler yanına geldiğinde sinirden onları terslemesi, suratını asması tamamen o kazanma hırsının ortaya çıkış nedeniyle olmuştu. 2007'deki müthiş motivasyonu da şampiyonluğu getirmişti. Ve "doymuş" Kimi bir daha da gerektiği kadar bastırmadı. Şu anda da yepyeni bir "öğrenme ve meydan okuma eğrisi" ile karşı karşıya. Aşağıda Kimi ile yapılan son röportajdan alıntılar var, bakın neler söylüyor...

Soru: Yarım sezon sonrası sence ralli hala bir tutku mu yoksa günlük rutin işin mi?
Kimi: Hayır, daha öğrenecek çok şeyim var, o yüzden günlük işim falan değil. Ralli yapmayı seviyorum, benim için büyük bir meydan okuma bu.

Soru: Öğrenme sürecinde ne durumdasın?
Kimi: Hala başlangıçtayım. Rallide tecrübe diye birşey yok. Herşey çok karmaşık, öyle birkaç ayda öğrenemezsin.

Soru: Hangi alanlarda daha çok gelişebileceğini düşünüyorsun?
Kimi: Her alanda... Benim için herşey çok yeni, sürekli öğreniyorum. Temel noktalardan biri yol notları. Pist yarışlarında olmayan, sadece rallide olan ve başarı için önemli bir faktör. Doğru yol notlarıyla çok süre kazanabilirsin.

Soru: Peki hangi alanda en çok geliştin?
Kimi: Tek bir alan olduğunu söyleyemem. Önemli olan tüm alanlarda birlikte gelişmek, mümkün olduğu kadar öğrenmek. Tüm alanlarda sene başına göre çok daha iyi olduğunu düşünüyorum. Ancak hala öğrenmeye ve çalışmaya devam etmeliyiz.

Cevaplardan öğrenmeye ve başarmaya ne kadar iştahlı olduğunu anlamak çok zor olmasa gerek. Bu uçan Finli'nin tek anahtarı var, öğrenmek-keşfetmek-başarmak ve bir sonrakini istemek... Şimdi soruyorum, WRC'de F1'de başladığı zamanki iştahını bulan Kimi sıkıldığı F1'e tekrar döner mi? Bence hayır.

Öğrenmeye ve hız kazanmaya başladığı WRC'de ilerleyen yarışlarda daha da iyi sonuçlar alacağına kendisi de inanıyor, profesyoneller de inanıyor ve ben de inanıyorum. Ve diyorum ki Kimi şampiyonluğa oynayabileceğine inandığı andan itibaren WRC'de sonuna kadar gidecektir. Hep en iyilerden bir adım geride olacağına inanırsa da bırakacaktır. Ancak ilk opsiyona yakın duruyor.

Gelecek olsa da Renault ile dönmesi ancak Renault'nun 2005'deki gibi bir süper gelişim göstermesi durumunda olur, bunu da ispatlamaları kolay değil. Ben dahil Kimi-severlerin onun gelme ihtimalini sevmeleri doğal, ancak beklentileri düşük tutsak iyi olacak... Şimdilik WRC'deki başarılarını ve hırsını takip etmekle yetinelim...

4 Eylül 2010 Cumartesi

Red Bull'un geleceği ve Webber-Button ikilisi üzerine...

Soru: Webber ve Button sık sık eleştirdiğiniz iki pilot, bir çok eleştirinizde de haklı olduğunuzu düşünüyorum ama sizce Webber şampiyonluğu hak etmeyecek bir pilot mu? Bunu gerçekten merak ediyorum.

Soran: Narcissaloren, 3 Eylül 2010

Webber ve Button'ı eleştiriyorum, ama söylediğin kadar çok değil, yazılarımı dikkatli okursan ikisini de başarılı bulduğumu görebilirsin.


İkisini de eleştirdiğimde tek sebeple eleştiriyorum: Vettel-Alonso ve Hamilton'ın iştahı ve başarı hırsı bu iki pilotta yok. Webber eline fırsat geçerse bunu değerlendiriyor, en iyisini çıkarıyor, ama fırsatı kendi yaratma yolunu seçmiyor. Button da risk almak istemiyor, risk alıp daha fazlasını çıkarmak varken elimdekinden olmayayayım mantığıyla zorlamıyor. Bir şampiyon risk de almalı, savaşmak gerekiyorsa savaş da vermeli.

Webber şampiyonluğu hak etmiyor mu? Kesinlikle hak ediyor, biraz savaşmayı ve uğraşmayı denerse zaten Hamilton'dan daha şanslı, çünkü RB6 denen canavarın pilotu.
 
Daha hırslı ve istekli olduklarında çok şey değişecek...
 
 
Soru: Red Bull'un bu gelişimi ve hızını ne kadar daha koruyabileceğini düşünüyorsunuz? Sizce Brawn'ın başına gelen Red Bull'a da olabilir mi, ne kadar zaman içinde? Ve Red Bull'un pilotları aracın potansiyelini gösteremiyor fikrine katılıyor musunuz?
 
Soran: Narcissaloren, 3 Eylül 2010


Brawn yani eski adıyla Honda 2008 yılını yatarak ve 2009 aracını tasarlayarak geçirdikten sonra 2009'da harika bir araç üretti. Ve o araçla şampiyonluğu kazandı. Ancak 2009 yılına odaklanırken 2010'u kaçırdı ve bu yıl gerilerde mücadele ediyor.


Yine Ferrari'yi düşünelim, 2004'de şampiyon, 2005'de çok geride, 2006'da ortalama üzeri, 2007'de şampiyon, 2008'de ortalamanın çok üzeri, 2009'da geride ve 2010'da ortalamanın biraz üzeri...

Mclaren 2004'de çok geride, 2005'de ileride, 2006'da çok geride, 2007'de ortalamanın üzeri, 2008'de şampiyon, 2009'da geride ve 2010'da ortalamanın üzeri.

Yani bir sezona odaklanan ve o sezon başarı sağlayan takım ertesi sezon kolay kolay şampiyon adayı olamıyor.

Hafta sonu F1 Kulubü'nü izlediysen Adrian Newey için birşey söylemiştim. Adrian Newey bir dahi ve Red Bull'un en büyük şansı şu an itibariyle. Adrian Newey'in özelliği her yıl en önde mücadele edebilecek bir paket üretebilmesi. Tabii ki bunun bütçeyle ve kurallarla da ilgisi var. 2009'a kadar bütçeler sınırlıyken 2009'da hem radikal kural değişimlerinden, hem de bütçe artışından faydalanıp çok hızlı paket üretti.

Red Bull Newey takımda kaldığı sürece, bu kurallar devam ettiği sürece ve sezon içi testler yasak olduğu sürece Mclaren-Ferrari ve Mercedes'le rahatlıkla boy ölçüşebilir, onlardan daha hızlı olabilir.

Eğer sezon içi testler tekrar Formula 1 dünyasına girerse Red Bull o zaman büyük takımların bütçe gücüne karşı koyamayabilir, Red Bull bir üretici firma değil çünkü, nihayetinde içecek firması. Mclaren, Ferrari, Mercedes, Renault takımları pist üzerindeki başarı ile kendi PR'larını yapıyorlar ve kendi ürünlerini satıyorlar. Red Bull ise tamamen kendi markasını büyütme derdinde.

Red Bull pilotları aracın potansiyelini gösteremiyor mu? Evet katılıyorum ama tam olarak pilotlar gösteremiyor diyemiyoruz. Aracın potansiyelini gölgeleyen ilk konu dayanıklılık sorunlarıydı. Bu yıl dayanıklılık nedeniyle Vettel birçok yarışta zarar gördü. Bu da aracın kendini gösterememesine neden oldu.

Bir diğer konu RB6'nın startlardaki problemi. 13 yarışta 12 pole pozisyon alan aracın sadece 6 yarış kazanmış olmasının en önemli sebeplerinden biri yarışta ilk virajı önde dönememeleri. Uzağa gitmeye gerek yok, daha bu hafta sonu Spa'da bile Webber bu problemi yaşadı.

Son olarak da pilotların hataları ve hırsı nedeniyle araçtan alınabilecek maksimum sonuç alınamadı. Hırs ve hatalar genellikle Vettel tarafında olurken Webber tarafında da zaman zaman çekinik ve silik performanslar gözlemledik. Oysa ki zorladığı yarışlarda çok başarılı performans gösterebiliyor.Bununla birlikte lider Webber'in hırs sorununun kalmadığı ve Vettel'in karşısında birinci pilot ilan edildiğinde çok daha başarılı olacağını düşünüyorum.

Herşeye rağmen eğer Alonso ya da Hamilton RB6 kullanıyor olsaydı Red Bull'un lider pilotu bugün 182 puanda olmazdı, en azından 220 puanın üzerinde olurdu...

1 Eylül 2010 Çarşamba

Formula 1'de mühendislik kariyeri...

Soru: Formula 1 de mühendis olabilmek icin ne gibi eğitim gerekiyor ya da mühendis olanlarda ne gibi özellikler aranıyor? Mesala Adrian Newey veya onun ekibinde olan diğer mühendisler nasıl, ne göz önüne olarak alındı?

Soran: lovelybeatask, 31 Ağustos 2010

Formula 1'de başarılar çok büyük oranda pilota mal edilir, daha sonra takımların adı geçer, oysa ki hiçbir pilot kullandığı araç paketi iyi olmadıkça şampiyonluk kazanamaz, mucize birkaç başarı dışında kayda değer işler çıkaramaz. İşte tam olarak burada mühendis ve mekanikerlerin farkı ortaya çıkar. Gerek motor, gerek aerodinamik ve gerekse mekanik mühendisliği Formula 1 takımlarının başarısının temel sac ayaklarını oluşturur. Bu gizli kahramanlardan birisi olma ideali pek sık karşılaşılan taleplerden değil, özellikle de ülkemizde... O yüzden bu talebin ve sorun beni mutlu etti, onu bildirmek isterim...

Ülkemizde Formula 1'in bilinirliği limitli olduğundan teknik olanaklar da sınırlı kalmış, Formula 1'de mühendislik kariyeri yapmak isteyenler için rota bu yüzden hep yurtdışını gösteriyor. Yurtdışında eğitim görmek için de ilk ve en önemli şartlardan birisi çok iyi bir İngilizceye sahip olmak. Formula 1 dünyasının resmi dili İngilizcedir, bu pilotlar için bile ön şarttır. İlk bildirmem gereken öneri bu, İngilizceni ilerletmen.

Yurtdışında eğitim görmek için öncelikle yolunu baştan belirlemen gerekir. Formula 1'de ne dalda mühendis olmak ve kariyerinde ilerlemek istiyorsun? Motor mu? Mekanik mi? Aerodinamik mi? Eğer motor alanında ilerlemek istersen Makina mühendisi olmak ve motor masterı yapmak uygun olur. Ülke olarak da Almanya mantıklı, çünkü Almanya motor üreticilerinin ağırlıkta olduğu bir ülke. Mercedes, BMW, Volkswagen gibi büyük üreticilerin merkezi Almanya'da....

Mekanik alanında ilerlemek istersen yine Makina mühendisliği okumak ve yine seçeceğin mekaniğin değişik alanlarında master yapmak uygun olur. Bu konuda İngiltere rakipsiz durumda. Direkt olarak Formula 1 mühendisliği gelişmiş olmasa da İngiltere'de alt ana dallar olarak bu konuda uzmanlaşma başladı.

Eğer hedefin aerodinamik mühendisliğinde ilerlemekse lisans eğitimini Uçak mühendisliği alanında almak ve yüksek lisansın için yol aerodinamiği ve F1 aerodinamiğini ilgilendiren alanlarda alman uygun olur. Yine bu alanda da İngiltere rakipsiz durumda. Mutlaka İngiltere'deki okullarda okuman gerekiyor ki hedeflediğin yerlere yakın eğitim alabilesin.

Bu üç alanda da okurken F1 takımlarında ya da diğer yarış serilerinde bulunan takımlarda yapacağın stajlar hayati önem taşıyor. Bu networking açısından önemli olduğu kadar tecrübe kazanman ve proje geliştirmen açısından da kritik. İngiltere'de merkezi bulunan takımlar şu an itibariyle Mclaren (Woking), Mercedes(Brackley), Red Bull(Milton Keynes), Renault (Enstone), Force India (Silverstone), Williams(Grove), Lotus(Norfolk), Virgin (Londra). Yani 12 takımın 8'inin merkezi İngiltere'de. Renault'nun sadece motor kısmı Fransa'da yer alıyor. İngiltere'de bulunmanın ne kadar önemli olduğunu sanırım anlatabilmişimdir.

Networking demişken Mclaren'de çalışan Türk mühendis Enes Taş'ı anmadan geçmemem lazım. Enes Taş aynen senin gibi idealleri varken ODTÜ'de eğitim alıp İsveç'te yüksek lisans yapmış ve Volvo'da çalışmaya başlamış. Daha sonra da Mclaren'e geçmiş. Enes Taş'la F1 Racing söyleşi yapmıştı, 2009 Kasım sayısını bulup okumanı öneririm. O sayıyı incele ve bence onunla mutlaka irtibat kurup görüşmelisin. Facebook adresi:

http://www.facebook.com/enestas1

Son olarak sana bazı linkler vereyim. F1 in Schools programı tam olarak senin amacına hizmet eden bir kuruluş. Mühendis yetiştirmeyi ve F1 programları geliştirmeyi amaçlayan bir yapı. Oyunlar organize ediyorlar. Toplantılar ve seminerler düzenliyorlar.. Programlar üretiyorlar, sanal rüzgar tüneli ve aerodinamik için AutoCAD programı gibi... İlk iş buraya üye olmalısın. Ve faaliyetleri takip etmelisin.

http://www.f1inschools.co.uk/index.php

İngiltere'deki ImechE (The Institution of Mechanical Engineers) 80.000 üyesiyle İngiltere'nin en büyük ve hızlı gelişen Makina Mühendisleri kuruluşu. Formula 1 ile ilgili çalışmalar ve dersler veriyorlar, F1'e özel programlar düzenliyorlar. Faaliyetlerini takip edebilirsin. ImechE'nin Formula Student programı şu anda benzersiz F1 faaliyetleriyle çok profesyonel ve rakipsiz durumda. Genç mühendisler burada kendi araçlarını tasarlayıp yarıştırabiliyorlar. F1 artık Formula Student'tan beslenmeye başladı. Takımlar da bu programı takip edip destekliyorlar. Mutlaka takip etmelisin.

http://www.imeche.org/
http://twitter.com/formulastudent
formulastudent@imeche.org

Genel olarak bilgiler böyle, daha fazla yardıma ihtiyacın olursa sorabilirsin. Gelişim sağlarsan da bilgi verebilirsin, buradan duyururuz. F1'in muhtemel Türk mühendisine şimdiden başarılar...



Peki elektrik veya elektronik muhendisligi dalinda egitim gorup Formula 1'de bir kariyer yapma ihtimali yok mu?
Soran: boissei, 1 Eylül 2010
Bilgisayar muhendislerinin hic sansi yok mu?
Soran: beggs1905, 1 Eylül 2010

Tabii ki Formula 1'de mühendislik kariyeri uçak mühendisliği ve makina mühendisliği ile sınırlı değil. Sorduğunuz mühendislikleri ele alacak olursak...

Bu mühendislikler aracın motor aksamındaki devrelerle ve gelecek yıldan itibaren araçlardaki çok önemli parçalardan birisini oluşturacak KERS sistemiyle ilgilenebilir. Özellikle KERS için takımlar gerek ağırlık gerekse güç açısından önemli gelişimlere ihtiyaç duyuyorlar. Bahsettiğimiz mühendislikler bu alanda önemli rol üstlenecekler.

Yine Formula 1'de aracın gelişimini ve tasarımını Makina ve Uçak mühendisleri yaparken, aracı kullanan pilotun yaptığı asıl işi Telemetre ve yarış mühendisleri değerlendiriyorlar. Asıl işi data değerlendirmek olan özellikle Bilgisayar mühendisleri, daha sonra benzer eğitimler alan Elektrik ve Elektronik mühendisleri bu alanda kritik rol oynayabilirler. Özellikle telemetre verilerinin değerlendirilmesi için takımlar her geçen gün çok daha büyük bütçeler belirliyorlar.

Tasarımlar için de takımlar artık çok çok gelişmiş bilgisayarlar ve elektronik sistemler alıyorlar. Kendilerine önemli teknoloji şirketlerini uzun vadeli iş ortağı olarak belirliyorlar. Örneğin Ferrari Acer ve Amd ile, Mclaren SAP ile, Renault HP ile, Bmw Sauber Intel ile... ortaklık kurup teknolojiyi daha yakından kullanmak istiyorlar.

Kısacası bu üç mühendislik dalının da gelecekte Formula 1'de iş şansı çok daha fazla olacak. Sizlere de önerim yine İngiltere'de eğitim almanız ve yukarıda anlattığım gruplara üye olmanız.