17 Ekim 2009 Cumartesi

Türk Sinemasının başyapıtlarından biri : Yol

Medhini duyduğum ama bir türlü izlemeye fırsat bulamadığım Yol'u dün izledim. Doğrusunu söylemek gerekirse en sevdiğim filmler arasına girdi bile. Film hakkında yorumlarımı yazacağım, ancak önce filmin temel bilgilerini vermek istiyorum.

Yol, 1981 yılında çekilmiş 104 dakikalık bir film. Senaryosu Yılmaz Güney'e ait, ilk yönetmeni Erden Kıral daha sonra filmi Şerif Gören'e bırakmak durumunda kaldı, bu sayede de bu muhteşem film ortaya çıktı. Yılmaz Güney filmin senaryosunu hapishanede yazmış, Şerif Gören'e de hapishanede tüm detayları vererek filmi çekmesini istemiş. Film bittikten sonra İsviçre'ye kaçırılmış ve Yılmaz Güney'le birlikte bir ekip kurguyu tamamlamış. 80'lerdeki filmlerle karşılaştırıldığında filmin farkı açıkça ortaya çıkıyor, İsviçre'de profesyonel bir ekibin elinin değdiği sürpriz bir bilgi olmadı bana... Film 1982 Cannes Film Festivalinde En İyi Film ödülü de aldı.

Başrollerde Tarık Akan, Şerif Sezer, Halil Ergün, Necmettin Çobanoğlu, Tuncay Akça ve Meral Orhonsay oynuyor. Film İmralı Cezaevinde başlıyor. 5 mahkum hapishaneden izinli çıkarak memleketlerine gidiyor, giderken yolda ve gittikleri yerde yaşadıkları karmaşık olay ve duygular anlatılıyor. Film her ne kadar Yılmaz Güney'e mal edilse de, bu Şerif Gören'e haksızlık olur kanaatindeyim. Yılmaz Güney senaryoda adeta tulum çıkarmış, bu kesin. Bir kere kesinlikle oyunculuk ön plana çıksın istememiş. Karakterlerin memleketlerinde yaşadıkları olaylar peşin sıra anlatılıyor, bu da herhangi bir oyuncunun ön plana çıkmasını önlüyor. Ayrıca diyaloglar 5-6 cümleyi geçmiyor, bu da kameranın oyuncularda uzun süre kalmamasını sağlıyor. Buna rağmen filmde duyguların ön plana çıkmasını sağlayan oyuncuların da bunu tamamen oyunculuk başarılarıyla sağladıklarını eklemem gerekir. Tarık Akan, Şerif Sezer ve Halil Ergün bu konuda saymam gereken ilk 3 oyuncu... Filmde Yılmaz Güney pek çok yerde Kürtçe ağıt ve repliklere yer vermiş. Darbenin ertesi sene çekilmiş olması gerçeğine göre oldukça cesur bir hareket... Yine senaryoda önem verilen öğelerden birisi de insan haklarına sık sık vurgu yapılması.

Benim Yılmaz Güney'den daha çok değer verdiğim de Şerif Gören'in harika yönetmenliği. Filmde ortam ve çevre çekimlerinden ziyade oyuncu ve figüran çekimlerine yer vermiş. Filmin psikolojisini de bu sahne çekimleri yansıtıyor. Oyuncuların yüz ifadeleriyle filmi sessiz bile izleseniz anlamanız mümkün. Hapishanedeki vandallık, duygusuzluk, çaresizlik oyuncuların yüzlerine yansımış. Filmde benim yine sinemada çok değer verdiğim öğelerden biri olan tezatlara da yer verilmiş. Seyit Ali (Tarık Akan) karısını bulmak için çok yoğun kar ve tipi altında köye gitmeye çalışırken aynı dönemde hapishane arkadaşı Gaziantep'de gömlekle gezmektedir. Yine Seyit Ali'nin karısı onu terkedip kaçmışken, Mehmet Salih (Halil Ergün)'in karısı töre cinayetine kurban gitme pahasına kocasının peşinden gitmiştir.

O günün şartlarını anlatan bir sahnede Mehmet Salih (Halil Ergün) karısını almaya gelmiştir. Eve varmadan önce mahallenin çocukları Mehmet Salih'e koşar, elinden ne koparırlarsa kârdır. Para ve sigara alırlar. 5-6 yaşında çocuklar bir güzel sigara içerler. Zamanın şartlarını düşündüğünüzde pek şaşırtıcı gelmiyor. Beni hayran bırakan şey çocukların tamamen doğal hallerinde çekilmiş olması. Yani muhtemelen, hatta kesinlikle çocukların bilgisi yoktu o sahnenin çekildiğinden, o yüzden çok doğal şekilde espriler yapıyorlar.

Filmin eksik bulduğum tek tarafı müzikleri. Zülfü Livaneli'nin elinden çıkan müzikler pek başarılı değil. Bunu Zülfü Livaneli'ye bağlamıyorum, bu konuya daha fazla önem verilebilirdi.

Sonuç olarak filmi mutlaka görmenizi öneririm...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder